14 Ekim 2014 Salı

Kocam Sikemeyince Bol Bol Siktiriyorum














Öfkeyle, nereye gittiğimi bilmeden hızlı adımlarla yürüyüp duruyordum. Dağ evinde çıplak kocamın önündeki pörsümüş erkekliği, bir yandan işyerinden gelen telefonla görüşmeye çalışırken, bir yandan bana çaresizce bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Hırstan gözümden yaşlar dökülüyor, etrafımdaki güzellikleri sis perdesinin arkasından görüyordum.

Neden sonra kendime geldim. Dağlık arazide giderek yukarılara yükselen eğimli dar patikada hızlı yürüyüş temposu iyi gelmişti öfkeme… Soluk soluğa kalmıştım. Etrafıma bakındım. Nereye gelmiştim böyle?

Cennetten bir köşeydi sanki… Her taraf yemyeşil bitki örtüsüyle kaplıydı. Yeşilin her rengi üstüme üstüme geliyordu… İsmini bilmediğim ağaçlar, yerlerde otlar, etrafı çevreleyen dağlarda yankılanan türlü türlü kuş cıvıltıları… Su sesi geliyordu kulağıma kuş cıvıltılarının arasında… İleride sıklaşan ağaçların arasından geliyordu şırıltı… Köyün içinden akan dere olmalıydı bu, kaynağı burasıydı demek ki…

Biraz daha ilerledim. Vadinin tabanında akan dereyi gördüm… Patika yolun biraz altında, dağdan taşıdığı millerle kumdan çakıldan minik bir düzlük oluşturmuş, kayaların arasından şırıl şırıl akıyordu. Hayranlıkla, huzur içinde suyun sesini dinledim. Derin bir nefes alıp yeni yeni ayırdına varmaya başladığım çamların, dağdan esintiyle gelen kekiklerin, dağ çiçeklerinin, çimenlerin kokularını ciğerlerime çektim.

Derenin kenarına kadar ilerledim. Tertemiz, berrak bir suyu vardı. Eğilip elimi soktum, önce tadına baktım birkaç yudum alıp… Sonra avuçlarımla tekrar tekrar su alıp yüzüme çarptım. Yürüyüş temposuyla terleyen yüzümü yıkadım. başımı kaldırıp etrafıma, dört bir yana bakındım dikkatlice…

Yeryüzündeki tek insan, Havva gibiydim şu dağın başında… Kuş cıvıltılarından başka bir kul yoktu etrafta… Üzerimdeki askılı tişörtü çıkarıp kenara koyuverdim. Derenin serin suyunu bolca alıp yüzüme yüzüme çarptım. Gözlerimi kapatarak yüzümü, saçlarımı ıslatan suyun boynumdan çıplak göğüslerimden bedenime, okşayarak, süzülerek inişini hissettim. Su damlaları bir erkeğin nazik okşayışları gibi iri memelerimin arasından kendine yol bularak iniyordu aşağılara…

Yalnız olmanın verdiği rahatlıkla, üzerimde sadece bir kısa kloş etek ve spor ayakkabılarımla huşu içindeydim bu ıssız vadide… Tam rahatlamış, huzur içinde etrafımdaki güzellikleri izlemeye başlamıştım ki, ileriden bana seslenen kocamın dağda yankılanan sesini duydum.

“Güüll…” diye bağırıyordu…

Canım sıkıldı. Başımı çevirip baktım. Arkamdan beni aramaya çıkmış olan kocam nefes nefese bana doğru geliyordu. Patika yoldan inip yuvarlana yuvarlana yanıma, derenin kenarına kadar geldi. Dili bir karış dışarıya çıkmış, eğilip dizlerinden destek almaya çalışıyordu.

“Aşkım, ne arıyorsun bu dağ başında buralarda? Sana yetişmeye çalışıcam diye koşturmaktan bittim valla…” Sinirlerim geriliverdi bir anda yine… Tersledim,

“Gelmeseydin sen de… Ne diye geldin?”

“Merak ettim Gül… Öfkeyle çıkıp gidiverdin.” Etrafına bakındı tedirgin tedirgin… “Yalnız başına… Kadın halinle…” Gözlerini açarak ilk defa görmüş gibi hayretle çıplaklığıma baktı… “Böyle çırılçıplak… Ne yapıyorsun sen karıcım?” Acıyla güldüm,

“Merak etmiş…” Öfkem kabardı yine, sesim giderek yükselmeye başladı. “Niye merak ediyorsun ki? Burda da yalnızım, evde yatakta da yalnızım ben… Sen… Sen işinle evlisin. Ben kadınım ama sen erkek misin? Sikmeyi bile beceremiyorsun, erkek müsveddesi… Bıktım artık senin kalkmayan sikinle uğraşmaktan… Anlıyor musun? Bıktım… Bıktım…”

Gözlerimden yaşlar akıyordu bunları yüzüne haykırırken… Yaklaştı, beni kollarının arasına almaya, yatıştırmaya çalıştı.

“Yapma karıcım, üzme beni… Biliyorsun iş stresi, şu bu… Geçici işte… Üzme beni… Seni deli gibi seviyorum. Geçecek bunlar… Bir çaresine bakarız… Yıpratma kendini… ”

“Dayanacak halim kalmadı benim… Gencecik kadınım ben… İhtiyaçlarım var… Geçecek geçecek diyorsun, bunca zamandır geçmedi işte… Hep aynı, hep aynı… Her şey para demek değil ki… Sevişmek istiyorum. Yanıyorum. Ateşimi söndür istiyorum. Ama nerde?”

Öfkeden deliye dönmüştüm, kendimi kaybetmiştim adeta… Her zamanki, ölçülü ev kadını gitmiş, başka bir Gül gelmişti sanki.. Bir elimle kloş mini eteğimi tutup yukarı kaldırdım. Külot yoktu altımda… Diğer elimle çıplak kadınlığımı avuçlayıp ona gösterircesine sıktım,

“Şuna bak… Yanıyor bu… Amım yanıyor… İçine girilsin istiyor. Erkek gibi erkek olsan, doyurursun bunu… Aç bırakmazsın… Neden kalktık geldik buraya? İşinden, şehirden uzaklaş diye… Stres bitsin, sikin kalksın diye, cinsel yaşamımız düzelsin diye… Ama sen ne yapıyorsun? Burada bile iş düşünüyorsun.”


“Yapma Gül… Yaşadığın lüks hayatı, arabaları, yazlığı, her şeyi unutuyorsun. O iş sayesinde oluyor bunlar… Bu kadar büyütme” Artık ikimiz de burun buruna, bağırmaya başlamıştık birbirimize…

“Senin olsun hepsi… Al başına çal. Her şeyim var ama, erkeğim yok. Şimdiye kadar aldatmadım seni, boynuzlamadım, ar namus dedim. Ama bitti artık. Dayanamıyorum. Ayrılalım. Erkek istiyorum ben… Kadınlığımı yaşatacak erkek istiyorum. Bana seksi yaşatacak, beni adam gibi sikecek,sikilmeye doyuracak erkek istiyorum, anlıyor musun beni?”

“Azgın fahişe… Bir sürü vibratör aldım sana… Oynayıp duruyorsun işte onlarla… Şimdiye kadar şikayetin yoktu, benim yanımda sokup çıkarıyordun kızışmış amcığına… Şimdi ne oldu?”

“Aptal herif… Gerçek erkeğin sikinin yerini tutar mı onlar? Sen ne anlarsın? Erkeğin altında ezilirken orgazm olmanın zevkini vermez o sahte plastikler… Öpüşmezler sikişirken… Sevip okşamazlar, bedenime sarılmazlar, öpüp koklamazlar… “

“Abartma işte azgın fahişe…”

“Fahişe ha? Bunca zaman o küçük pipinin kahrını çeken, seni boynuzlamayan ben fahişeyim ha? Ama gör sen, boşanıcam senden, gidip istediğim gibi gerçek erkek bulacağım kendime… Bir işaretime bakar. Senin yanında bile asılıyorlar, en yakın arkadaşların hatta… Haberin yok senin… Gidip erkek bulucam. Hatta erkek değil, erkekler… Birden fazla… Erkekler bulacağım. Koca yaraklı erkekler… Doya doya sevişicem onlarla… Kadınlığımı, gençliğimi, güzelliğimi yaşayacağım. Cinselliğin tadına varmak istiyorum artık… Seksin… Sevişmenin… Sikişmenin… ”

Sustum sonunda…. Bir şey söylemeden bakıştık. Öfke patlaması yaşıyordum. Kocam da şaşırmış, ne diyeceğini bilemeden bakakalmıştı yüzüme… İlk defa böyle bir patlama yaşıyorduk evliliğimiz boyunca… Kısa bir sessizlik oldu. Derenin şırıltısı… Kuşların cıvıldamaları… Rüzgarın sesi… Konuşmadık bir an… Kinle bakışıyorduk. Sonra o sessizliği tok bir erkek sesi bozdu,

“Biz yardımcı olalım mı gençler?”

“Ayy…” diye bir çığlık koparıp korkuyla başımı sesin geldiği yöne, patika tarafına çevirdim kocamla aynı anda… Patika yolun kenarında iki adam… Ellerinde birer tüfek, sırtlarında çanta, gözleri bizde, daha çok bende, sırıtarak bakıyorlar… Sırtlarındaki yelekler, pantolonlar, ayaklarındaki kalın botlardan ava çıktıkları belli oluyor.

Nasıl bu kadar rahat olabildim, nasıl böyle çıplak kalmaya cesaret edebildim diye kendi kendime kızarak aniden eğildim, yerdeki tişörtümü alıp arkamı döndüm erkeklere, sırtıma geçirdim. Tekrar onlara döndüğümde nerdeyse burun buruna geldim adamlarla…

Bir anda patikadan aşağıya inmiş, yanımızda bitivermişlerdi ben tişörtümü giyene kadar… Kocam beti benzi atmış bir halde adamlarla benim arama girip beni perdelemeye, korumaya çalışarak,

“Ne.. Ne diyorsunuz siz arkadaşlar? Ne işiniz var burada?” diye kekeledi.

Korkuyla erkeklik gösterisi arasında kalmış bir tavrı vardı. Ve ben bile etkilenmemiştim onun söylediklerinden… Korktuğu o kadar belli oluyordu ki… Nitekim öndeki adam tınmadı bile,

“Siktir lan…” diyerek eliyle kocamın kolundan tutup yan tarafa savurtuverdi. Bu ani hareketi beklemeyen kocam yerdeki çakılların üzerine seriliverdi boydan boya…

Adamla göz göze geldik. Bende de korku, ama daha çok öfke vardı. Bu iki yabaninin çıplak bedenimi görmesine sebep olmuştum. Kendime, kocama, adamlara öfke doluydum.

Adamlarsa yiyecek gibi bakıyorlardı bana, tişörtün saklayamadığı, inip kalkan göğüslerime, mini eteğimin meydanda bıraktığı çıplak bacaklarıma… Lider tavırlı olan önümde, diğeri yan tarafıma geçmişler beni seyrediyorlardı. Elimde olmadan ürperdim, göbeğimi açıkta bırakan tişörtün eteklerini tutup çekiştirdim, örtmeye çalıştım. Ben göbeğimi örtmek için alttan çekince bu kez memelerim çataldan aşağı açıldı. Kendi haline bıraktım ben de…

Esmer, sakalları uzamış, iri yapılı, ayı gibi bir şeydi önümdeki adam… Önü açık, göğsünün kılları görünen kareli gömleğinin kollarını sıvamıştı. Tüfeği tutan kürek gibi elleri, kalın bilekleri göze çarpıyordu.

“Deminki muhabbetiniz yarım kaldı bayan…” dedi o kalın sesiyle… Alaycılık vardı biraz sesinde, çokça istek, şehvet… Gözlerindeki bakışlar tamamlıyordu o şehveti… Dişisini görmüş vahşi hayvan bakışları vardı o gözlerde…

“Ne muhabbeti? Ne diyorsunuz siz?” dedim.

“Kocanla yaptığın muhabbetten bahsediyorum. Hani sikemiyordu seni kocan… Kendine erkek bulacaktın gidip… Amcığın yanıyordu hani… Yarak istiyordu… Sikilmek istiyordu… O muhabbet diyorum…”

Elindeki tüfeği bir anda indirip namlusuyla eteğimi kaldırıverdi. Korkuyla irkildim, eteğimi indirmeye, iki vahşinin gözleriyle sikmeye başladığı kadınlığımı örtmeye çalıştım. Kendimi bir adım geriye attım. Arkama baktım telaşla, arkamda dere var, gidecek yerim yok. Yan tarafa bir adım atayım dedim, ikinci adam sırıtarak önüme geçip engel oldu hareketime… Önümde de koca ayı… Kaçacak yerim yok. Çaresiz kaldım.

“Kocamla benim aramda bunlar… Sizi ilgilendirmez. Bırakın gidelim.” dedim öfkeyle…

“Yoo… Artık bizi de ilgilendiriyo. Kamu malı oldunuz, halka açıldınız bağıra bağıra… Biz centilmen adamlarız bayan… Kulak misafiri olduk, derdinizi duyduk, zor durumda olduğunuzu öğrendik. Size yardıma geldik. Sizin derdinizi hallediverelim gari dedik, öyle mi Rıfat? Yalan mı diyom?”

“He valla… Doğru söylüyon ağam…” dedi yardakçısı… Sırıtıyordu. Bana bakıyordu direkt, nerdeyse salyaları akacaktı açık ağzından… “Yardım edek size bağyan… Heç merak etme, bi çırpıda hallederiz derdini, tasa etme… Senin dermanın oluruz. Sike doyururuz seni…”

Bunu söylerken elini pantolonun önüne atmış, kabarıklığını okşuyordu hayvan… Arsız, yüzsüz herif, bir anda siz’li konuşmaktan vazgeçmiş, sen demeye başlamıştı cümlenin ortasında… O anda kocam yerden kalkıp aramıza giriverdi. Kollarını açıp beni heriflerin sikici gözlerinden korumaya çalıştı.

“Bakın, sorun istemiyoruz tamam mı? Bırakın çekip gidelim. Başımıza bir şey gelecek olursa fena halde başınız ağrır. Siz kim olduğumu bilmiyorsunuz benim…” diye efelendi. Yardakçısının ağam diye hitap ettiği ayı gülerek sordu,

“Peki sen bizim kim olduğumuzu biliyo musun beyfendi?”

“Nerden bileyim kim olduğunuzu bu dağ başında? Ne önemi var şimdi bunun?” dedi kocam…

“Bak iştee… Ne güzel, kimse kimseyi tanımıyo… İşimizi görüp gidicez, sizin derdinizi de halledicez. Güzel karını bir güzel sikicez…”

“Ne diyorsun ulan sen?” diye bağırarak yakasına sarıldı kocam, kendini kaybetmiş gibiydi. Daha cümlesini bitiremeden, ağanın elini kaldırmasıyla kocamın suratına okkalı bir Osmanlı tokadı yerleştirmesi bir oldu. Kendi etrafında şöyle bir dönen kocam yere yığılıp kaldı. Elleriyle yüzünü tutuyor, burnundan kan boşanıyordu.

“Kal orda şehir züppesi…” diye hırladı tepesinde ağa… “Kalkarsan gebertirim. Hasan benim adım… Dediğimi yaparım, ona göre ayağını denk al… Biz seksi karının ifadesini alırken, karnını doyururken sen orda uslu uslu oturacaksın, tamam mı? Anlaştık mı? Başını salla, anladığını anlayam ben de… Yoksa gebertirim şuracıkta seni, leşini köpekler yer…”

Kocam kanlı ağzı burnuyla başını salladı evet anlamında çaresizce… Ben ise ümitsizce bakınıyordum. Ne kaçacak yerim vardı, ne de yardım edecek birileri… Bu dağ başında yapayalnızdım bu ayılarla… Hasan bana döndü kocamı azarladıktan sonra,

“Şimdi gelelim sana küçük hanım…” dedi. “Vakit geldi. Şu derdin neymiş bana da anlat bakalım. İyice anlayalım, ona göre çare bulalım derdine…” derken elindeki tüfeği adamına uzatıyordu. Üstündeki avcı yeleğini çıkarıp attı. Sikici bakışlarla beni baştan aşağıya süzerken gömleğinin düğmelerini açtı, onu da çıkardı.

Belden yukarısı çıplaktı şimdi. Ayağında pantolon ve kalın botlar kalmıştı. Kıllı bedeni kas yığınıydı. Her hareket ettiğinde kasları yumru yumru görünüyordu kalın bedeninde… Geniş göğsü, dümdüz karnı, nerdeyse belim genişliğinde pazuları, kocaman pençeleri… Tıpkı bir ayı gibiydi karşımda…

Ani bir kararla yan tarafa atıldım birden, karşıma Rıfat çıktı yine… Durdum, ikisi yan yana geçişimi, kaçışımı engelleyecek şekilde karşımda duruyorlardı. Arkamda dere vardı, sesini duyuyordum.

Ben de arkamı döndüm, dereye doğru atıldım. Su dizlerime geliyordu ilk anda… Buz gibi suyu bacaklarımda hissedince titredim. Erkekler arkamda duraklamışlar, beni izliyorlardı. Niye takip etmiyorlar diye düşünerek ilerledim, karşı kıyıya geçmeyi, kaçmayı düşünüyordum.

İki adım daha atınca su birden derinleşiverdi. Bir anda belime kadar suya gömülmüştüm. İki üç metre genişliğindeki derenin bu kadar derin olması bir anda şaşırttı beni… Suyun akıntısı da güçlüydü. Tam ortadaki bir kayaya tutunmak zorunda kaldım. Su nerdeyse beni götürecekti, öyle şiddetli akıyordu burada… Hasan seslendi arkamdan,

“Boşa uğraşma güzelim… Balım… Geçemezsin. Bizi bile zorlar bu su, ilerde köprüden dolanırız. Hadi gel bu tarafa sultanım… Amın götün donacak yoksa, hasta olacaksın.”

Kayaya zorlukla tutunmuş vaziyette, hırsla dört bir yana bakındım. Dişlerim takırdıyordu suyun soğukluğundan… Doğru söylüyordu, su geçilecek gibi değildi. Kendimi bıraksam diye düşündüm, hemen vazgeçtim.

Hangisi daha kötü diye düşündüm bir an… Boğularak ölmek mi? Yoksa bu ayıların gönlünü yapmak mı? Ölmek? Yo, bu genç yaşımda, hele boğularak ölmek… Geriye dönmeliydim. Belki… Bir umut… Yalvarsam, yakarsam, bırakmalarını istesem, ayaklarına kapansam…

Korka korka ellerimi bıraktım. Akıntıya karşı koymaya çalışarak bir iki adım attım. Hasan kıyıdan tüfeğinin namlusunu uzatıyordu tutmam için… Ucundan yakaladım, ondan destek alarak şiddetli akıntıyı alt etmeye çalıştım, kenara yaklaştım.

Suyun zemini iri kayalarla doluydu, yosun kaplı, kaygan… Spor ayakkabının tabanı yosunlu kayada kayıverdi birden… Boylu boyunca kapaklandım suyun içine… Nefes boruma kaçan suyun etkisiyle öksürmeye başlamıştım ki, Hasan iki adımda yanıma geldi, elini uzatıp yakalayıverdi elimi, tutup hızla kendine çekti. Kaldırıp kucakladı. Kuş gibi kaldırıp kollarının arasına aldığında hala öksürüyordum.

Yine iki adımda dere kenarına çıktık. Buz gibi suyun etkisiyle dişlerim resmen trampet çalıyordu. Titriyordum. Belden yukarısı çıplak adam ıslak ayaklarıyla hiç etkilenmemiş görünüyordu soğuk sudan… Beni kucağından indirip ayaklarımı yere bastırdı.

Üstümdeki sırılsıklam olmuş askılı tişört ıslak bedenime yapışmış, tüm hatlarım meydanda, sanki hiçbir şey giymemişim gibi duruyordu. Meme uçlarım tüm ayrıntılarıyla tişörtün ıslak kumaşından görünüyordu. Hasan elini uzattı, ıslak tişörtün yakalarından tutup cart diye yırttı, bir anda çıkarıp attı.

Neye uğradığımı şaşırmış, aptal aptal bakınıyor, memelerimi kapatmaya çalışıyordum. Hasan eğilip yerdeki kalın oduncu gömleğini alıp sırtıma geçirdi. Gömleğini battaniye gibi sardı ıslak ve çıplak bedenime… Kollarıyla da kendine çekip sımsıkı sardı beni…

Ohhh… İyi gelmişti. Ayının ter kokan gömleğinin sıcaklığı içimi ısıtmıştı bir anda… Başımı kıllı göğsüne gömmüş, gözlerim kapalı, kendimi kollarına bırakmıştım. Neden sonra, dişlerimin takırdaması geçince kendime geldim, kollarından sıyrılıp kurtuldum, kendimi geriye çektim biraz… Üç erkeğin gözleri benim üzerimdeydi. Üçü de hayran hayran bana bakıyorlardı.

Baktım, üstümdeki oduncu gömleğinin önü tamamen açıktı. Benim kavun irisi memelerim meydanda, uçları parmak gibi kabarmış vaziyette, memelerim inip kalkıyor… Elimle gömleğin yakalarını tutup örtmeye çalıştım ne kadar örtebilirsem… Tabi bu arada iki tecavüzcü adayım da göreceklerini çok yakından görmüşlerdi.

“Offf…” diye inledi Hasan. Uzattığı elinden kaçınmama rağmen göğüslerimi zorla avuçlayıp okşadı… “Harikasın yavrum. Senin gibisini görmemiştir bu dağlar… Taş gibi memelerin var anam avradım olsun”

“Dokunma bana…” diye tısladım, memelerimi avuçlayıp acıtan eline vurdum. Güldü,

“Az önce sarılıyodun bana yavrum? Dokunma demiyodun, içime gircektin.”

“Donuyordum ondan… Sana bayıldığımdan değil geri zekalı…”

Bu kez tokat benim yanağımda patladı. Kocama vurduğu kadar olmasa da yine canım yanmıştı. Ay diye bağırıp yanağımı tuttum. Kıvılcımlar çakıyordu gözlerimde, yanağım kıpkırmızı yanıyordu. Islak, uzun saçlarımdan tutup başımı çekti, dudaklarını hırsla, sertçe dudaklarıma bastıra bastıra öptü. Sonra da geri çekti, gözlerimin içine bakarak,

“Terbiyeli ol. Yoksa başına geleceklerden ben sorumlu olmam. Ayağını denk al kadın…”

Adamın kuvvetli pençeleri etime geçtiği yeri morartırcasına sıkıyor, canımı yakıyordu. Çırpındım umutsuzca, kaçmaya çalıştım, beceremedim. Pençelerinden kurtulamadım. Beni tuttuğu gibi sürükledi, biraz ilerideki çimenlerin üzerine yatırdı zorla…

Ben altında çırpındıkça hoşuna gidiyor, gevrek gevrek gülerek çaresizliğimle alay ediyordu. Arada bir eğilip tüm ağırlığını üstüme veriyor, altında ezerek dudaklarıma yumuluyor, öpüyordu. Çıplak göğsünün kıllarını meme uçlarımda hissediyordum öpmek için eğildiğinde…

Yoruldum sonunda… Çırpınmaktan vazgeçtim, kollarım iki yana düştü hareketsiz… Üzerimdeki ayı her yerimi ayrı mıncıklıyor, bıyıkları, sakalları yüzüme, yanaklarıma, boyunlarıma bata bata öpüyordu her yerimi… Gömleğin yakalarını iki yana açmış, meydana çıkan memelerimi avuçluyor, sıkıyor, uçlarını parmaklarının arasında ovalıyordu. Kasıklarım karıncalanmaya başladı birden… Meme uçlarımdan bir elektrik akımı tüm vücuduma yayılıyordu sanki…

Hasan ellerimi tutup başımın üzerinde birleştirdi, bastırdı. Kasıklarını kasıklarıma bastırıyor, kıpırdamama fırsat bırakmıyordu. Pantolonunun önündeki sertliği hissettim durunca… Taş gibi batıyordu karnıma, göbeğime…

Ben hareketsiz durunca bacaklarıyla bacaklarımı aralayıp arasına girdi, sertliğini kadınlığıma yapıştırdı. Zaten kısacık etek biz boğuşurken sıyrılmıştı belime kadar, altım çıplak vaziyetteydim. Pantolon kumaşının üzerinden penisinin sıcaklığını hissettim organımın dudaklarında…

“Ihhh…” diye inledim. Kendime inanamıyordum. Bu kadar kaçınma, mücadele, çırpınmanın sonunda zevk alıyordum. Ayının sikinin sıcacık teması beni zevkten inletiyordu.

Son darbe oldu bu… İnlememi duyunca daha bir hırslandı adam… Dudaklarımı kemirmeye, memelerimi acıtarak yoğurmaya, bedeninin ağırlığını arttırmaya başladı. Başımı yana çevirdim gözlerimdeki isteği, şehveti görmesin diye… Daha kötü oldu.

İki erkek bizi izliyordu biraz ötemizde… Elini pantolon fermuarını açıp içeriye sokmuş, sikini avuçlayan Rıfat ve burnunun kanları kurumaya yüz tutmuş kocam… Gözleri açılmış, heyecanla bize bakıyorlardı. Benim çıplaklığıma, Hasan’ın altında kıvranmama…

“Zevk alıyo ağam… Orospu zevk alıyo…” dedi diğeri… Kocamın yanında hem de… Sanki kocam farkında değilmiş gibi… Üstümde beni yiyip duran azgın köpek zevk aldığımı hissetmiyormuş gibi…

“He gardaş… Zevklenmeye başladı kahpe… Yarağın tadını aldı ucundan… Gör bak, neler yapacak bu orospu, nasıl alcak benim yarağı… Sen ne diyosun züppe? Zevk alıyo de mi? Bunca yıldır siktiğin karın senin… Sen daha iyi bilirsin? Söylesene ulan…” Kocam gözleri parlayarak cevapladı adamı,

“Evet… Daha iyi bilirim. Zevk alıyor…”

“Sikeyim mi karını ulan? Senin önünde sikeyim mi ha? Cevap ver züppe…” Rıfat gülerek kocamın ensesine bir tokat attı hafifçe,

“Söyle ulan, ağam siksin mi karıcığını?” Kocam gözlerini bir an bile ayırmamıştı benden…

“Evet…” dedi heyecanla…

“Ne evet? Siksin mi, söylesene…”

“Evet… Siksin… Karımı siksin… Amına koysun… Karımın da istediği buydu zaten… Siksin karımı… Siz bakmayın, numara yapıyor. Amcığı sulanmıştır bile orospunun… Siksin karımı… Sen de sik… İkiniz de sikin kahpeyi… Ben doyuramadım yarağa, siz doyurun bari… Sesi kesilsin, yarak diye diye bağırmasın”

Kahkahalarla güldü ikisi de… Kocam da pantolonunu indirmiş, kalkmış sikini okşuyordu şimdi… Bana… Bu dere kenarında, elin ayısının zorla sikmek üzere olduğu karısına baka baka…

Hasan elini araya sokup pantolonun fermuarını indirdi, sikini çıkardı dışarıya herhalde ki, hemen arkasından suda buz kesmiş kasıklarımın, kadınlığımın üstünde çıplak erkekliğinin ateş gibi sıcaklığını duydum.

İster istemez bacaklarım aralandı biraz daha… Ateş gibi yanan sikini benim yanmaya başlayan amımın dudaklarına sürttü. Evet, az önce buz gibi dere suyunun içinde donan amım şimdi yanıyordu. İstiyordu. Islanıyordum git gide…

Başımı kaldırıp görmeye çalıştım onu… İçime girmeye çalışan erkekliğine baktım. Kıllı bedeninde traş ettiği kasıkları, bileğim kalınlığındaki erkekliği, mor renkteki amıma dayanmış kocaman başı… Başım dönmeye başladı.

O demir gibi, ateşten yanan sikinin gövdesini sürtüp durdu bir süre… Kabaran klitorisimin üzerinde ıslak ıslak gidip geldi kalın yarak… Kıvrandım… Kalçalarım hareketlenmeye başladı. Altımdaki çimenler sırtımı, üstümdeki ayının kılları ön tarafımı okşuyordu sürekli… Zevkten inliyordum artık, kıvranıyordum… Dayanamıyordum. Biraz daha açtım bacaklarımı, içime alabilmek için araladım. Biraz daha…Üstümdeki ayı durdu,

“Ne dersin sultanım? Ağzına layık mı yarrağım? Amın kabul eder mi? Sikeyim mi seni? Bak, kocandan izin aldım. Sik karımı diyo pezevenk kocan… Sen de istiyo musun sikmemi?”

“Evet…” dedim belli belirsiz… Hala duruyor, hareket etmiyordu. Huzursuzca kıpırdandım. Sesimi yükselttim bu kez, istekle, sabırsızlıkla bağırdım. “Evet… Sik beni… İstiyorum işte… İstediğimi biliyorsun hayvan… Sikini istiyorum senin… Yarrağını… Sok artık…”

Sokmadı. Siki kadınlığımın üzerinde dururken eğilip dudaklarımı öptü nazikçe… Titredim. Zevkle ürperdim. Başımı kaldırıp dudaklarını aradım ben de… Alt dudağımı hafifçe ısırdı vahşi herif… Bu hareketi kanımı daha çok kaynattı. Belden yukarımı kaldırıyor, memelerimi onun göğsüne sürtmek, dudaklarını öpmek için kıvranıyordum. Düpedüz gözlerimden yaş geliyordu artık,

“Ohhh… Hadi erkeğim… Hadi sik beni… Becer… Yalvartma beni artık… Sok şu sikini içime… Yarağını sok. Hadi… Hadi… Sikk…”

Am dudaklarımı zorlayan erkekliğin başı içime girdi. Yumruk gibiydi kapımda… Hissediyordum onu… Kalınlığını… Sonra bir anda amıma gömdü sikini… Aahhh… İnsafsızca, vahşice gidip gelmeye başladı vajinamda…

Canım yanıyordu kalın yarak içimi yardıkça… Ama daha fazla da zevk alıyordum. Artık aldığım zevki saklayamıyordum onlardan… Feryat figan, bağıra bağıra sikiliyordum mağara ayısının altında… İlk orgazmımı yaşattı bana… Durmadan devam etti. İçinden sular fışkıran amımda gidip geldi.

Ellerimi bırakmıştı çoktan… İnip kalkıyordu üstümde durmadan… Az önce boşalmama rağmen zevkten kıvranıyordum. Amımda durmaksızın, dinlenmeksizin gidip gelen sikin sürtünmeleri öldürüyordu beni… Boynuna sarıldım. Bedenimi onun kıllı bedenine yapıştırdım. Memelerim ezildi. Boynunu ısırdım zevkten… O da acıyla, zevkle inledi. Hoşuna gitmişti dişlerimi omuzlarında hissetmek…

Kendine yakışanı yaptı. Ayı gibi böğürdü boşalmaya yaklaştığında… Kulağımı yalarken zevkten hırıldıyordu. Bacaklarımı beline doladım. Altında yuvarlandım. Ne istediğimi anladı hemen, yana devrilip beni üstüne çekti.

Bir kısa zaman dilimi bekledim hareketsiz… Hemen gelmesini istemiyordum. Sonra ellerimi göğsüne koydum, oturup kalkmaya başladım üstünde… Çılgın bir tempo tutturmuştuk ikimiz de… Gözlerim kısılmış, dudaklarımı ısıra ısıra amımdaki yarağın zevkine varıyor, her hücremde hissediyordum kalınlığı…


Ben kalın yarağın üstünde inip kalkarken dudaklarımı öptü biri… Gözlerimi açtım. Rıfat… Soyunmuş, çırılçıplak yanımıza gelmişti… Ben de öptüm. Diliyle yaladı dudaklarımı… Öpüştük. Ayağa kalktı sonra… Kalkmış sikini ağzıma dayadı. Onun siki de epey hatırı sayılır bir uzunluğa sahipti. Damarlarını okşadım dilimle, ağzımın içine alıp emdim. Alttan Hasan sona yaklaşmış, memelerimi avuçlarken, hızla, hırsla vajinamın içine içine vurduruyor, darbeleri beni sıçratırken, ben ağzımın içinde Rıfat’ın sikini emiyordum.

Hasan sonunda amıma boşaldı. Son bir kasılmayla döllerini içime püskürtürken ben ikinci kez gelmeye başladım. Gözlerim kaydı, Rıfat’ın ağzımdaki sikini çıkarıp beline sarıldım düşmemek için… Rıfat saçlarımı kavramış, tükürüklerimden ıslanan sikini sıvazlayarak otuzbir çekiyordu hızla… O da spermlerini yüzüme attırdı kısa sürede… Dalga dalga yüzüm gözüm bembeyaz spermleriyle kaplandı.

Kendimi sırt üstü yan tarafa, çimenlerin üzerine bıraktım. Hasan yattığı yerde kalmıştı. Rıfat diz çökmüş, kendine gelmeye çalışıyordu. Kendime hayret ediyordum. Kocamla sıcacık yatağımızda yeni evliyken bile beraber boşalmamıştık hiç… Erken gelirdi hep… Beni sik gibi bırakırdı tek başıma… Bugün üç kişi birden aynı anda boşalabilmiştik. İki erkeği mutlu edebilmiştim. Kendim de bulutların üzerine çıkmıştım adeta…

Ben bunları aklımdan geçirirken kocamın gölgesi düştü üzerime… Siki elindeydi. O da sıvazlıyordu sikini… Yüzüne baktım. Yalvarırcasına, aç kalmış bir kedi yavrusunun gözleriyle bakıyordu bana… Haline acıdım zavallının… Bacaklarımı araladım, elimle amımın dudaklarını ikiye ayırdım. Hasan’ın dölleri süzülüyordu am dudaklarımdan…

“Sen de sikmek istiyorsun galiba kocacım…” dedim.

“Evet… Lütfen… Bırak gireyim içine…” diye yalvardı, elindeki yarı sert minik sikiyle…

“Ama beni az önce siktiler aşkım…” Elimi uzatıp Hasan’ın elini sıktım mutlulukla, teşekkür edercesine… Minnetle… Kocama döndüm, “Koca yaraklı biri az önce sikti beni… Amımda senin değil, yabancı bir erkeğin dölleri var… İçime boşalttı taşaklarını… Bak, beyaz beyaz nasıl akıyor spermleri…” Gözleri oramdaydı… İstekle parlıyordu o gözler… Ne istediği öylesine belliydi ki… İstediğini vermeliydim ona…

“Evet karıcım… Dölleri akıyor…” dedi fısıltıyla…

“İstersen temizle onları, öyle sik beni kocacım… Beni siken koca yaraklı erkeğin döllerini yalaya yalaya temizle amcığımı… Sonra sikmene izin veririm belki…” Kocam önümde diz çökünce Hasan yan tarafımda güldü,

“Ulan züppe? Yapacak mısın karının dediğini yoksa?”

“Yapcak valla ağam… Bakışlarını beğenmedim ben bunun…” diye atıldı Rıfat da…

Kocamsa aldırmadı bile onların alaylarına… Dizlerinin üstünde yaklaştı, bacaklarımın arasına girdi. Hala amıma bakıyordu şaşkın şaşkın… Sonra başını eğdi, kasıklarıma kapandı, dilinin ucuyla klitorisime dokundu. En hassas yerimdi ve kocamın dili titretti, ürpertti beni… Sonra da o dilini amımın dudaklarında boydan boya gezdirmeye başladı.

Sündüre sündüre emiyordu amımı… Daha aşağıya indi, diliyle kadınlığımın her tarafını yalıyor, Hasan’ın hala içimden oluk oluk süzülmekte olan döllerini temizliyordu. Dudaklarını olduğu gibi am dudaklarımın üzerine kapattı bir kadınla dudak dudağa öpüşürcesine, vantuz gibi emdi, yaladı yuttu…

Saçlarından tutup başını çektim yukarıya… Doğrulup kalktığında ağzı burnu ıslaktı kocamın… Gözleri parlıyordu. Amımdaki yabancı bir erkeğin spermlerini yalayıp yutmak sikinin iyice sertleşmesine yaramıştı. Bense adeta bir sokak köpeği gibi amımı yalayan kocamın dilinin etkisiyle uçuşa geçmiştim tekrar…

“Mımmm… Hadi gir artık içime kocacım… Sen de sik beni… Sikilmiş karını sen de sik bebeğim… Sikemiyorsun ama, amcığımı çok güzel yalıyorsun… Hakkını yemeyeyim…” dedim istekle…

Dediğimi yaptı. Diğer erkeklerin yarısı büyüklüğündeki sikiyle ıslak amımda gidip gelirken boynuna sarılıp bir bebek gibi kendime çektim kocamı… Öyle tahrik olmuştum ki… Az önce sikilmiş amıma kocamın da girmesi, beni sikmeye çalışması beni öylesine tahrik etmişti ki… Kasılmaya başladım. Sonunda kocam da boşaldı içime… Yanıma devrilip kaldı.

Yattığım yerden kalktım, derenin kenarına gidip suya girdim. Elimi yüzümü, erkeklerin spermleriyle kaplı bedenimi yıkadım, temizledim bir güzel… Geriye döndüm, Hasan’ın gömleğini alıp kurulandım. Sonra da gömleği yere serip plaj havlusuna yatar gibi çırılçıplak uzandım sırt üstü, ellerimi başımın altına koydum… Doymuş, rahatlamış, huzur doluydum. O seks yapamamanın verdiği gerginlik bitmişti artık…

Erkekler de suya girip temizlendiler. Sonra da giyinmeye başladılar. Gözleri bendeydi yine… Hiç sakınmadan çıplak yatışıma bakıyorlardı hala doymamış, aç gözlerle… Bacaklarımı aralayıp tüysüz kadınlığımı okşadım bir güzel… Sonra da,

“Eeee? Şimdi ne yapıyoruz bakalım?” dedim beklentiyle… Hasan ile Rıfat bakıştılar bir an, sonra bir kocama, bir bana baktılar. “Burada bitecek mi? Bu kadar mıydı?” dedim gülümseyerek, şımarık bir edayla…

“İstersen benim çiftliğe gidelim sultanım, orda devam ederiz.” dedi Hasan. “Cip şu ilerde… Daha rahat ederiz orda, di mi Rıfat?” Rıfat gözleri bende,

“He valla ağam, ben de doymadım daha bu güzelliğe… Bi güzel dadına bakaydım iyiydi.” Kocama döndü, “Avradın hasıymış senin karı beyim… Cins kısrak gibiymiş yemin olsun. Zaptedene aşk olsun… Ama merak etme, ağam doyurur senin kısrağı…” Hasan gülerek,

”Hadi sen de bizimle gel boynuzlu pezevenk… Gel de doymaz karını nasıl doyurduğumu gör, nasıl siktiğimi seyret… Arada sen de sebeplenirsin sayemizde… ”

Hasan elimi tutup kalkmama yardım etti. Ayağa kalkınca sarılıp dudaklarımdan öptü, memelerimi, kalçalarımı sıkıp bıraktı. Üç erkeğin arasında çırılçıplak bekledim. Rıfat iki parça giysimi, ayakkabılarımı toplayıp geldi etraftan…

Tişörte baktım, iki parça olmuştu Hasan yırtınca, giyilecek hali kalmamıştı. Hasan gömleğini uzattı tekrar… Çıplak bedenime onun erkek kokusu sinmiş gömleğini geçirdim, kokusunu içime çektim. Eteğim hala ıslaktı, kurumamıştı, giymedim. Hasan’ın gömleği anca kalçalarımı örtüyordu, yeterliydi. Kendisi de cipten atletini alıp giydi. Yola çıktık hep beraber…

Çiftlik yoluna sapan üstü açık cipin önünde, Hasan’ın yanına kurulmuş, saçlarım uçuşarak giderken beni nelerin beklediğini hayal etmeye çalışıyordum. Rıfat ile kocam arkadaydı.

Hasan’ın bir eli direksiyonda, bir eli üstümdeki tek giysi olan oduncu gömleğinin altında, bacaklarımı okşuyor, çıplak amımı karıştırıp duruyordu. Arkama, deri koltuğa yaslanıp bacaklarımı araladım. Kendimi memnuniyetle koca ayımın pençelerine, ıslak amıma girip çıkan dolma gibi parmaklarına bıraktım.

Artık mutluydum.

İktidarsız Kocamla Artık Sikişmiyorum


İktidarsız Kocamla son sikişmemiz
Daha kocam titrek , ezik sesiyle “Gül…” dediği anda anladım. Yine aynı şey oluyordu. İçim karardı birden… Üstümde, bacaklarımın arasında gidip gelen kocamın alnında ter damlaları birikmiş, yüzü kızarmıştı. Utangaç gözlerle bana bakıyordu,

“Yumuşadı di mi?” dedim bıkkınlıkla… “İçimde hissetmiyorum bile… Yumuşadı seninki… İndi…”

“Evet…” diyerek yorgun bir nefes koyuverdi, başını boynumun yanından yastığa koydu destek almak ister gibi… Daha üstümdeydi. Yumuşak etini içimden çıkarmamıştı. Kalçamı indirip kaldırarak bir ümit çabalamaya başladım. Bir yandan sırtını, kollarını okşuyor, bir yandan onu tahrik edecek, sikini sertleştireceğini umduğum pis şeyler konuşuyordum,

“Hadi aşkım… İçimdesin bak… Sen istedin sevişmeyi… Beni de istettirdin… Ohh… Hadi, kaldır şunu… Sik beni… Amcığım sikilmek istiyor… Sularımı akıttın uğraşa uğraşa… Bitir benim işimi… Sik… Yoksa…” Kocam başını kaldırıp bana baktı,

“Yoksa?” Ne istediğini anladım. Sikini kaldırabilmek için her zaman oynadığımız oyunu istiyordu. Benim başka erkeklerin altına yattığımın, onlarla seviştiğimin hayallerini kuruyorduk, bazen yararı da oluyordu bunun…

“Hadi söylesene… Kalkmazsa ne yaparsın? Yoksa…? Devam et..”

“Yoksa gider birine siktiririm kendimi…”

“Ohh azgın fahişe seni… Orospu…”

”Gider başka erkek bulurum. Anlıyor musun? Siki kalkan, sikişirken siki inmeyen, beni sikecek erkek bulurum. Ohhh… Bir güzel siktiririm kendimi… Hem de senin önünde… Sen de bakarsın di mi kocacım?”

“Ohhh… Evet…” dedi. Sikinde biraz hareketlenme oldu sanki o arada… Biraz sertleşti mi ne?

“Mmmm… Senin önünde sevişirim onunla… Yarrağını yerim… Bir güzel siker beni… Yarağa doyurur beni…”

“Azgın karım benim… Ohhh… Devam et… Kim o peki? Kim sikiyor seni?” Gözümün önünden çevremizdeki erkekler resmi geçit yaptılar. Hangisini söylesem bilmem ki…

“Murat…” dedim.

“Kim Murat? Su getiren mi?”

“Evet o… 1.90 boy var adamda… Ayı gibi… Damacanaları kaldırıp indirmekten bacağım kadar pazuları olmuş. Oh kocacım… Bir görsen… Su getirdiğinde nasıl şişiyor o kollar… O kaslar…”

“Ohhh… Evet… Ama ezer seni o ayı aşkım…”

Boynuna sarıldım, kalçalarımı oynattım altında… Evet, biraz sertleşmişti kocamın siki… Devam etmek lazımdı. Yelken rüzgarı almıştı, yelkenleri indirmemem, yarı yolda kalan gemiyi karaya çıkarmam gerekiyordu.

“Ezsin… Altında ezileyim ben onun… Yeter ki siksin beni… Ne yarak vardır onda di mi kocacım?”

“Evet aşkım… Kocaman siki vardır. O boyda, o bedende mutlaka kocaman, kalın yarak vardır bebeğim. Onunla siker seni… Amcığına geçirir o yarağını…”

“Telefon ederim, çağırırım, su getir derim. Şimdi… Kapıyı çalınca böyle, olduğum gibi giderim. Çırılçıplak…” Kocamın kalçaları hareketlendi, sikini biraz hissetmeye başladım. Devam…

“Uhh… Sonra karıcım?”

“Beni çırılçıplak görünce şaşırır garip… Kalakalır… Omuzundaki damacanayla beraber atletinin yakasından tutar, içeriye çekerim. Kapıyı kapatırım. Sonra sarılırım ona çıplak bedenimle… Bacaklarımı aralarım. O ayakta, koca damacana omzunda hala… Şaşkınlığından bırakmayı akıl edemiyor. Zevk suları akan amımı onun kot pantolonuna sürtünürüm. Parmak uçlarımda yükselirim. Dudaklarına yumulurum. Bıyıkları batar dudaklarıma… Oohhh…”

“Siki kalkar hemen di mi?”

“Tabi kalkar kocacım… Bekar adam… Am sikmeye susamıştır. O da açtır benim gibi sikişmeye… Kalkmaz mı hiç? Ohhh… Anında, beni görür görmez kalkar… Kotun üstünden avuçlarım sikini, öpüşmeye devam ederken… Okşarım… Sıkarım… Fermuarını indiririm sonra… İçinde don yok namussuzun… Kot var sadece… Siki taş gibi… Zor çıkarırım dışarıya… Ooohhh… Kocamanmış dediğin gibi… Kolum kadar… Tam ağzıma layık… Mıımmm…”

“Ağzına al o yarağı bebeğim… Yala… Em…”

“Emerim tabi… Kaçırır mıyım? Diz çökerim önünde… Başı yumruk gibi olmuş. Ucunda, deliğinde hafif ıslaklık… Zevk suyu gelmiş. Dilimle yalarım önce… Taşaklarının kokusu burnumun deliklerinde… Erkek kokusu… Başım döner. Ağzıma almaya çalışırım. İnler çocuk… Zorlukla sokarım ağzıma… Emerim… Başını… Ağzımın içinde dilimle sıkıştırırım, yalarım emerken… Mımmmm…”

“Ohhh… Yala karıcım… Yala adamın sikini… Dudakların kıpkırmızı rujludur.”

“Evet, tam senin sevdiğin gibi… Kıpkırmızı dudaklarım… Etli etli… Adamın sikini öptükçe sikinde ruj izleri kalır kırmızı kırmızı…”

“Hadi yatağa getir adamı artık…” Evet, kocamın siki kalınlaşmış iyice… Kalçaları inip kalkıyor. Mutlulukla ellerimi kabalarına koyup o inip kalkış hareketini, içimde gidip gelen sikini hissediyorum.

“Tabi, boşalmasın hemen… Sikini bırakırım. Bedenini, o damacanayı tutmaktan gerilen kaslarını okşaya okşaya yükselirim. Kulak memesini yalarken “Hadi bebeğim” derim. “Gel içeriye. Yatakta sik beni. Kocamın yatağında sik lütfen.” Derim fısıltıyla… O da damacanayı yere bıraktığı gibi yerine beni alır, kollarının arasında yatak odasına uçurur beni…”

“Ohhhh… Orospuu… Kocanın yatağında ha? Pis fahişe… Azgın köpek seni….”

“Evet… Azgın bir orospuyum ben… Sen yaptın beni böyle pezevenk adam… Sikseydin güzel güzel, böyle olmazdı işte… Fahişe yaptın beni… Bedava fahişe… Sana söylemiştim, cezanı çekeceksin. Senin yanında siktiricem kendimi demiştim sana… Ohhh…”

“Hem de utanmaz fahişesin sen… Utanmayacak mısın benim yanımda sikişmeye başkasıyla, ha?”

“Utanmıyorum işte… Azgın, yüzsüz orospunun tekiyim ben… Sikişmekten başka bir şey düşünemiyorum. Mutlaka sevişmeliyim. Hem de senin yanında yarak yemem lazım ki, sana ceza olsun.”

“Uhhh… Benim yanımda… Evet…”

“Murat seni görünce şaşırır. Yatağın kenarında oturup bize bakıyorsun. Elinle önünü kapatmışsın. İnmiş sikinden utanıyorsun. Gösteremiyorsun. Ezik, büzük, bakıyorsun bize… Elinden çekerim, yatağa sürüklerim onu…

O sana hayretle bakarken ben telaşla üstünde ne varsa çıkartır atarım. Ne var ki zaten? Bir tişört, fermuarı açık bir kot… Göğsü siyah, kıvırcık kıllarla kaplı… Bir çizgi halinde aşağıya iniyor, göbeğine, ordan kasıklarına… Kasıklarındaki kılları uzatmış… Kıvırcık pırıl pırıl kılların arasında siki yay gibi havaya dikilmiş. Ooohhhh…

Ayaklarındaki botlara takılır pantolon, çıkmaz. Ama Murat da aldırmaz. Pantolonu ayak bileklerinde, saçlarımdan tutar, sikine bastırır yüzümü… Gırtlağıma kadar ağzıma sokar sikini… Boğulacak gibi olurum. Ona da aldırmaz. Saçımdan tutup ağzıma sokup çıkartır sikini… Tükürüklerimden, salyalarımdan ıslanır, parlar koca yarak…”

“Ohhh… İğrençsin Gül… Devam et, hadi…”

“İyice ıslanınca saçımdan tutup ayağa kaldırır, döndürür, yatağa domaltır beni… Öyle azmışım ki… Amımın suları bacaklarımdan akıyor… Sonra da… Ohhh… Sikin iyice büyüdü hayatım… İçimde hissediyorum artık sikini… Ohhhh…”

“Devam et pis orospu… Amına koduğumun fahişesi… Nasıl siktirdiğini anlat…”

“Amıma koyuyorsun zaten… Ama önce Murat koyuyor amıma… Beni domalttığı gibi o koca yarağını amcığıma geçiriyor… Aaahhh diye bir feryat koparıyorum. Seninkinin iki katı alet… Amcığımı yarıyor adeta… Canım yanıyor… Offf…” Kocam üstümde gidip gelirken dudaklarımı öpüyor bu arada…

“Canım, kıyamam sana… Söyle ona acıtmasın…”

“Sen söylüyorsun, “karımın canını yakma lütfen, güzel güzel siksen olmaz mı?” diye yalvarıyorsun Murat’a… Murat bir an durup sana bakıyor… Senin inmiş sikine… “Siktir lan pezevenk” diye hakaret ediyor sana… “Erkek olsaydın da sen sikseydin istediğin gibi… ” diyor. Sen susuyorsun allak bullak… Durdu diye bu kez ben kızıyorum çocuğa, kalçalarımı oynatıyorum, “Oh, hadi Murat” diyorum. “Sen bakma o pezevenge… Sen beni sikmeye devam et… Şimdi siki kalkar onun ben sikildikçe… Benim sikilmemden zevk alır benim kocam…” diye yumuşatırım erkeğimi…”

“Ohhh…. Fahişe… Orospu… Bari onun yanında söyleme pezevenk diye kaltak karı… Ne yapayım, senin sikilmenden zevk alıyorum ben… Senin zevk almandan ben zevk alıyorum, biliyorsun bunu…”

“Neticede pezevenksin işte… Boynuzlu pezevengin tekisin… Karını başkalarına siktiriyorsun. Karını siktirmekten zevk alıyorsun. Oturduğun yerde eğilip bakıyorsun koca yarak amcığıma nasıl girip çıkıyor diye… Ben göremiyorum tabi, arkamdan sikiyor beni… Nasıl güzel mi görüntü?”

“Oh, harika karıcım… Yara yara giriyor amına koca yarak… Öyle kalın ki, sokarken zorlanıyor biraz… Damarları şişiyor bir görsen…” Yattığım yerde başımı kaldırıp omuzlarını dişliyorum kocamın…

“Ohhh… Sahi mi? Çok kalın di mi kocacım? Ohhh… Amımı yarıyor koca yarak… Hissediyorum… Hem zevk alıyorum, hem acı duyuyorum girip çıkarken…”

“Evet… Evet… Çok kalın… Bilek gibi… Damarlı damarlı… Arada hepsini çıkartıyor, başını görüyorum, mosmor olmuş… Amının sularından ıslanmış, parlıyor. Sonra da bir anda amına gömüyor sikini… Oohhhh… ”

“Anlat hadi… Devam et pezevenk… Nasıl giriyor amıma, anlat…”

“Oh, görmen lazım… Nasıl giriyor yara yara… Klitorisin kabarmış, parmak gibi olmuş, girip çıkarken kaygan sikine sürtünüyor sikicinin… Amcığının dudakları ikiye ayrılmış nerdeyse… Çıkarken içinden sularını köpürterek çıkıyor amcığından… Oh, hızlandı şimdi… Pompalıyor seni… Taşaklarını hissediyor musun, klitorisine çarpıyor amına gömdükçe… Koç yumurtası gibi taşakları var… Kıllı kıllı… Kasıklarının kıllarını hissediyor musun peki? Uzun, kıvırcık kılları götünün deliğini okşuyor, görüyorum.”

“Ohhh… Evettt… Evet kocacımmm… Hissediyorum… Zevkten delirmek üzereyim… Oohhh… Sikinin başı içimde yumruk gibi, rahim duvarlarıma vuruyor… Tokmak gibi… Ortağın tokmaklıyor beni… Aaahhh…”

İkimiz de kuduruyoruz artık… O sahne gözlerimizin önünde sanki… İkimiz iki yandan köpürtüyoruz sahneyi… Sanki kocam sikmiyor beni de, gerçekten Murat sikiyor… Öyle zevk alıyorum ki… Kocamın sırtına geçiriyorum tırnaklarımı… Bacaklarım kasılmaya başlıyor. O orgazmın dalgalarını sırtımda, omuriliğimde hissediyorum, ürperiyorum. Yay gibi gerilmişim, ha geldim, ha geleceğim. Uçurumun ucundayım. Her an… Şimdi…

Fakat ah…

Telefon çalıyor o anda… Lanet olsun… Kocamın telefonu… İş için kullandığı… Sesini sonuna kadar açmış pezevenk… Kulak zarımı patlatacak. Tabi kocamın siki de… Lanet… Biliyorum başıma geleceği… Rüzgardan nem kapan boktan sikini biliyorum… Aldırmadan kocamın altında kalçalarımı indirip kaldırmaya, boynuna sarılıp dudaklarını, kulak memelerini öpmeye başladım. Kulağına,

“Aldırma… Aldırma sen ona kocacım… Devam et… Çok güzel sikiyorsun beni… Ohhhh… Hadi… Hadiii… Pompala beni… Sik…”

“Off… Ben… Ben…” Hareketleri yavaşladı iyice… İçimde gidip gelen sikin kalınlığı azaldı, ufaldı saniyeler içinde… “Benim… Buna bakmam lazım karıcım… Bir tanem… Önemli olabilir…”

Ve sonunda aklıma gelen başıma geldi. Siki tamamen söndü amımın içinde… Varlığını hissetmiyorum bile… Öfke doldum bir anda… Küfürler savurmaya başladım. Her şeye… Siki kalkmayan kocama… Telefonla arayana… Telefon ziline… Bu adamla evlendiğim güne… Sikişmeye başlamadan telefonları kapatmadığım için kendime…

Üstümden inmeden etajerdeki telefona uzanmaya çalışan kocamı itekledim öfkeyle… Neye uğradığını anlamadan yatağın yanına devrildi. Altından kalktım, sandalyenin üzerine gelişigüzel atıverdiğim giysilerimi aldım, banyonun yolunu tuttum.

Duşun altında, soğuk su tüm vücudumu ürperterek damlalar halinde süzülürken göz yaşlarıma karışıyordu. Sonunda gözyaşlarım da ben de yatıştım. Soğuktan ve sinirden titreyen bedenimi havluyla kuruladım, giysilerimi üzerime geçirdim. Bir kloş mini etek, bir tişört… Sütyenle, külotla, teferruatla uğraşacak halim yoktu.

Banyodan çıktığımda kocam hala yatağın kenarında oturuyor, arayan kişiyle konuşuyordu fısır fısır, sanki benden, kendi düştüğü durumdan daha önemli olabilirmiş gibi… Yüzüne bakmadan sert hareketlerle gidip spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim, kalkıp kapıya yöneldim. Karşısındaki duymasın diye telefonu eliyle kapatarak bana seslendi kocam,

“Gül, bekle… Nereye gidiyorsun karıcım?”

Omzumun üzerinden yatakta oturan kocama baktım. Çıplaktı, inmiş, pörsümüş siki bacaklarının arasında pek zavallı duruyordu. Onun için önemli olan şey ellerinin arasındaki telefon ve onun temsil ettiği şeylerdi, iş, para… Ben ve benim isteklerim, arzularım listenin en sonundaydı onun için…

“Sana söylemiştim iş adamı Yalçın bey…” dedim tıslayarak, öfkeyle… “Ben sağlıklı bir kadınım. Benim de ihtiyaçlarım var. Sen bunları gideremiyorsan, çıkıp giderecek birini bulmasını bilirim.”

“Neler saçmalıyorsun sen Gül? Aptallık yapma… Dur, dinle beni…”

Hala elindeki telefonu bırakmamıştı yalvarırken bile… Kulağındaki telefonda konuşanın söylediklerini de kaçırmamaya çalışıyordu bir yandan… Kapıyı açtığım gibi çıktım, arkamdan çarparak suratına kapattım.

Derin bir nefes aldım. Tatile geldiğimiz dağ evinin sundurmasında etrafımızı çeviren dağlardan gelen kekik, çiçek, çam kokularını ciğerlerime çektim. Sonra da merdivenlerden indim. Evin önünden geçen patika yolun köye inen yönüne sapacaktım ki vazgeçtim. İnsan görecek halim yoktu hiç… Huzur arıyordum. Dağa çıkan tarafa yöneldim. Hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Öfkeden öyle gözlerim kararmıştı ki, etrafımı çevreleyen ağaçların, dağların üstüme saldıran acı yeşilliğini, güzellikleri bile görmüyordu gözüm… Adımlarımı hızlandırdım, neredeyse koşarak yürüyordum patika yolda, nereye gittiğimi bilmeden, öylesine…

O yolun sonunda beni nelerin beklediğini bilmeden…